İşte majör histokompatibilite kompleksi (MHC) hakkında kapsamlı bir markdown formatında Wikipedia makalesi:
Majör histokompatibilite kompleksi (MHC), omurgalı canlılarda bulunan ve bağışıklık sisteminin kendi hücrelerini yabancı hücrelerden ayırt etmesini sağlayan genetik bir bölgedir. İnsanlarda, MHC'ye insan lökosit antijeni (HLA) sistemi denir. MHC molekülleri, hücre yüzeyinde peptit antijenleri sunarak T hücrelerinin aktivasyonunu ve adaptif bağışıklık yanıtını başlatır. MHC genleri son derece polimorfiktir, yani aynı gende birçok farklı alel bulunur. Bu polimorfizm, bireyler arasında bağışıklık yanıtlarının farklılığına katkıda bulunur ve popülasyonun hastalıklara karşı direncini artırır.
MHC, ilk olarak doku reddini anlamak için yapılan araştırmalar sırasında keşfedilmiştir. Doku nakillerinde, alıcı ve vericinin MHC genleri arasındaki uyumsuzluk, bağışıklık sisteminin nakledilen dokuyu reddetmesine neden olur. Bu nedenle, MHC genleri "majör histokompatibilite" (doku uyumluluğu) olarak adlandırılmıştır. Günümüzde, MHC'nin bağışıklık sisteminin temel bir bileşeni olduğu ve adaptif bağışıklık yanıtının düzenlenmesinde kritik bir rol oynadığı bilinmektedir.
MHC genleri, omurgalı genomlarında sıkıca bağlantılı genlerden oluşan bir küme halinde bulunur. İnsanlarda, MHC bölgesi 6. kromozom'un kısa kolunda (6p21.3) yer alır. MHC bölgesi, üç ana bölgeye ayrılır: Sınıf I, Sınıf II ve Sınıf III. Bu bölgeler, çeşitli bağışıklık fonksiyonlarında rol oynayan birçok geni içerir. MHC genleri, kalıtım yoluyla aktarılır ve her birey, annesinden ve babasından birer set MHC genine sahip olur.
MHC molekülleri, yapı ve işlevlerine göre üç ana sınıfa ayrılır:
MHC Sınıf I molekülleri, vücuttaki tüm çekirdekli hücrelerin yüzeyinde bulunur. Bu moleküller, hücre içinde üretilen endojen antijenleri (örneğin, viral proteinler veya tümör antijenleri) CD8+ T hücrelerine (sitotoksik T hücreleri) sunar. MHC Sınıf I molekülleri, bir alfa zinciri ve bir beta-2 mikroglobulin zincirinden oluşur. İnsanlarda, ana MHC Sınıf I genleri HLA-A, HLA-B ve HLA-C'dir.
MHC Sınıf II molekülleri, antijen sunan hücrelerin (APC'ler) yüzeyinde bulunur. Bu hücreler arasında dendritik hücreler, makrofajlar ve B hücreleri yer alır. MHC Sınıf II molekülleri, hücre dışından alınan ekzojen antijenleri CD4+ T hücrelerine (yardımcı T hücreleri) sunar. MHC Sınıf II molekülleri, bir alfa ve bir beta zincirinden oluşur. İnsanlarda, ana MHC Sınıf II genleri HLA-DR, HLA-DP ve HLA-DQ'dur.
MHC Sınıf III bölgesi, kompleman sistemi proteinleri (örneğin, C2, C4, faktör B), sitokinler (örneğin, TNF-alfa) ve diğer bağışıklıkla ilgili proteinleri kodlayan genleri içerir. Bu genlerin ürünleri, antijen sunumu veya T hücre aktivasyonunda doğrudan rol oynamazlar, ancak bağışıklık yanıtının düzenlenmesinde önemli işlevlere sahiptirler.
MHC molekülleri, bağışıklık sisteminin işlevleri için kritik öneme sahiptir:
MHC moleküllerinin temel işlevi, peptit antijenleri T hücrelerine sunmaktır. MHC Sınıf I molekülleri, hücre içindeki antijenleri sitotoksik T hücrelerine sunarken, MHC Sınıf II molekülleri, hücre dışındaki antijenleri yardımcı T hücrelerine sunar. Bu antijen sunumu, T hücrelerinin aktivasyonunu tetikler ve adaptif bağışıklık yanıtının başlamasını sağlar.
T hücreleri, MHC-peptit kompleksini tanıyarak aktive olurlar. Sitotoksik T hücreleri, MHC Sınıf I molekülleri tarafından sunulan antijenleri tanıyarak enfekte olmuş veya tümör hücrelerini öldürürler. Yardımcı T hücreleri ise MHC Sınıf II molekülleri tarafından sunulan antijenleri tanıyarak diğer bağışıklık hücrelerini (örneğin, B hücreleri, makrofajlar) aktive ederler ve bağışıklık yanıtını düzenlerler.
MHC Sınıf I molekülleri, doğal katil (NK) hücreleri'nin aktivitesini de düzenler. NK hücreleri, hücre yüzeyinde MHC Sınıf I moleküllerinin ekspresyonunu algılayarak hücreleri öldürmekten kaçınırlar. MHC Sınıf I ekspresyonu düşük olan veya olmayan hücreler (örneğin, bazı tümör hücreleri veya viral enfekte hücreler), NK hücreleri tarafından öldürülür.
MHC genleri, diğer genlere kıyasla olağanüstü bir polimorfizme sahiptir. Bu, her bir MHC geninde birçok farklı alel (gen varyantı) bulunması anlamına gelir. MHC polimorfizmi, popülasyonun farklı hastalıklara karşı direncini artırır, çünkü farklı MHC alelleri farklı peptit antijenleri bağlayabilir ve sunabilir. MHC polimorfizminin, evrimsel baskı altında geliştiği düşünülmektedir, çünkü patojenler sürekli olarak değişir ve bağışıklık sisteminin bu değişikliklere uyum sağlaması gerekir.
MHC genleri, çeşitli hastalıklarla ilişkilendirilmiştir:
Bazı MHC alelleri, otoimmün hastalıklar riskini artırır. Örneğin, HLA-B27 aleli ankilozan spondilit ile, HLA-DR3 ve HLA-DR4 alelleri tip 1 diyabet ile ilişkilidir. Bu MHC alelleri, kendi antijenlerine karşı otoimmün yanıtların gelişmesine katkıda bulunabilir.
MHC genleri, enfeksiyon hastalıklarına karşı duyarlılığı da etkiler. Bazı MHC alelleri, belirli patojenlere karşı koruma sağlarken, diğerleri duyarlılığı artırır. Örneğin, bazı HLA alelleri HIV enfeksiyonunun ilerlemesini yavaşlatırken, diğerleri sıtma riskini artırabilir.
MHC uyumsuzluğu, doku ve organ nakillerinde nakil reddi'ne neden olabilir. Alıcı ve vericinin MHC genleri arasındaki farklılıklar, alıcının bağışıklık sisteminin nakledilen dokuyu yabancı olarak tanımasına ve saldırmasına yol açar. Bu nedenle, nakil öncesinde alıcı ve vericinin MHC genleri eşleştirilir ve uyumsuzluğu en aza indirmek için immünosupresif ilaçlar kullanılır.
Doku tiplemesi, bir bireyin MHC genlerini belirleme işlemidir. Doku tiplemesi, organ ve kemik iliği nakillerinde uyumlu vericileri bulmak için kullanılır. Ayrıca, bazı hastalıklarla ilişkili MHC alellerini belirlemek için de kullanılabilir. Doku tiplemesi, serolojik yöntemler (antikorlarla MHC antijenlerini belirleme) veya moleküler yöntemler (DNA analizi ile MHC genlerini belirleme) kullanılarak yapılabilir.
MHC polimorfizmi, popülasyonun farklı patojenlere karşı direncini artırarak evrimsel bir avantaj sağlar. Farklı MHC alelleri, farklı peptit antijenleri bağlayabilir ve sunabilir, bu da bağışıklık sisteminin çeşitli enfeksiyonlara karşı yanıt verme yeteneğini artırır. Ayrıca, MHC genlerinin çeşitliliği, cinsel seçilimi de etkileyebilir, çünkü bazı araştırmalar, insanların MHC genleri farklı olan partnerleri tercih ettiğini göstermektedir. Bu tercih, yavruların bağışıklık sisteminin daha çeşitli ve dirençli olmasını sağlayabilir.
MHC üzerine yapılan araştırmalar, bağışıklık sisteminin anlaşılmasına ve çeşitli hastalıkların tedavisine yönelik yeni stratejilerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Örneğin:
Bu makale, MHC hakkında genel bir bakış sunmaktadır ve daha fazla araştırma yapmak isteyenler için bir başlangıç noktası olarak hizmet edebilir.